Neden Bu Kadar Tahammülsüz İnsanlar Haline Geldik

Neden Bu Kadar Tahammülsüz İnsanlar Haline Geldik

Trafikte sürekli birbirine bağıran insanlar, sokakta kavga edenler, evde eşine, çocuğuna sürekli bağıranlar, işyerinde sürekli elemanlarını azarlayanlar, fiziksel şiddet, sözel şiddet, okulda öğrencilerine sürekli bağıran öğretmenler…..
            Toplum olarak hiç birşeye tahammül edemeyen insanlar haline geldik. Dünyanın en güzel şeyi çocuk sesi, gittiğimiz yerlerde çocuk sesi duyunca gözlerimiz hışımla annesini arar oldu çocuğunu neden susturamıyor diye.
            Oldukça yaşlı, artık çocuk moduna dönmeye başlamış, algısı azalan, bizim sevgimize ilgimize muhtaç  büyüklerimiz bizi artık yeterince anlayamıyor, istediklerimizi rahatça onlara yaptıramıyoruz, yaşlılık ölüm korkusu onları gergin ve aksi yapmış  diye onları azarlar olduk, ya da onlardan uzaklaşır olduk. Oysa ki onlar biz büyürken hayatımızın her zor döneminde hiç şikayet etmeden bizim yanımızda olmadılar mı? biz algılayamayacak kadar küçükken defalarca sorarken, anlamazken, sabırla bize her şeyi defalarca anlatmadılar mı?
            Evlatlarımız canlarımız, biz ne öğretirsek nasıl örnek olursak o şekilde karakterleri gelişir, o şekilde davranırlar. Oysa biz onların yaptığı her yanlışa kızar olduk, onlara bağırır olduk, hırpalar olduk. Yaptıkları her şey bizim aynada yansımamız olduğu halde, çocuklarımız biz olduğu halde  bunu anlayamadık.
            İş arkadaşlarımızla bir takım olacağımıza, birlik olup işimizi geliştirmeye çalışacağımıza önce hangisinin ayağını kaydırayım da benim yerim sağlamlaşsın diye uğraşmaya başladık.
            Eşimiz, o sevdiğimiz, bütün ömrümüz boyunca beraber yürümeye karar verdiğimiz insanın artık her yaptığı batmaya başladı. O ne yaşıyor, nelere üzülüyor, ne istiyor, ihtiyaçları nedir, iş hayatı çok mu stresli, ben onun için yeterli olabiliyor muyum diye hiç düşünmeden, hep istedik de istedik, sadece bizim isteklerimiz, bizim ihtiyaçlarımız var sandık, hep huzursuz ettik, kavga ettik, bağırdık, çağırdık…
            Okulda çocuklar öğrenemedikçe biz daha sinirli ve tahammülsüz olduk, onları aşağılayarak kendilerini yetersiz hissettirdik, anlayacakları varsa da stresten aşağılık kompleksinden anlamamalarını sağladık, hiç sorgulamadık acaba ben mi öğretemiyorum, ben mi yetersizim diye. Çünkü bir şeyi çok iyi bilmek karşımızdakine öğretebileceğimiz anlamına gelmiyor, öğretmek bir bilgiyi karşımızdakinin anlayabileceği bir hale dönüştürüp o şekilde anlatmaktır, biz bunu anlayamadık.
            Hepimiz yola çıka çıka araba kullanmayı öğrendiğimiz halde, yeni araba kullanmaya başlamış birini gördüğümüzde tahammül edemedik, onu sıkıştırarak, korna çalarak taciz ederek daha da stresli bir hale getirdik, öğrenmesine izin vermedik. Yolda bütün haklar bizim olsun istedik, sağa sola geçene, karşıdan karşıya geçene izin vermemek için daha da hızlandık, en ufak hatalarında bağırdık, taciz ettik, küfür ettik, kavga ettik.
            Sokakta bizden daha kötü durumda olan insanları umursamadık, hatta sanki bu hayat onların seçimiymiş gibi onları aşağıladık, onlara zarar vermeye çalıştık.
            Hayvanların yaşama hakkı en az bizim kadar olduğu halde, sürekli onlara eziyet ettik, onlara zarar verdik, bize muhtaç oldukları halde umursamadık, su yemek vermedik, hatta onların etrafımızda olmasına bile tahammül edemeyip onları öldürdük.
            Bizimle aynı maddi durumda, ya da aynı kültür seviyesinde olmayan insanları aşağı gördük hep, onlarla olmak, onları bulunduğumuz ortamlara sokmak istemedik, utandık, yerindik, hiç sormadık neden okuyamadın, neden paran yok diye, sadece istemedik, sadece utandık. Çocuklarımızı gelir seviyesi düşük çocuklarla oynatmak istemedik, engelledik, onların da saf, iyi ve güzel yüreklerini kendimiz gibi kötü ve tahammülsüz kalplere dönüştürmeye çalıştık.
            Çevremizdekiler hep bizim için bir şeyler yapsın istedik, biz hasta olduğumuzda, üzgün olduğumuzda, parasız kaldığımızda bizim yanımızda olsunlar. Ama iş onlar için bir şey yapmaya geldiğinde biz hep meşguldük, hep önemli işlerimiz planlarımız vardı.
PEKİ TOPLUM OLARAK NEDEN BU HALE GELDİK BİZ?
Gün geçtikçe çoğalan iş yükü, düşük gelir seviyesi, her gün çoğalan değişik fiziksel ve ruhsal hastalıklar, hava kirliliği, artık özellikle büyük şehirde nefes alabilecek bir doğal alan bulamamamız, artık kendimize bile  vakit ayıramazken bizden vakit isteyen bir çok  insan olması, sürekli mücadele içinde olmamızın yıpranmışlığı ve tükenmişliği, bu kadar mücadele ederken çevremizdeki adaletsizlikleri görüp hiç bir şey yapamamak, daha tahammüllü, daha insancıl, daha iyi niyetli ve sabırlı bir nesil yetiştirme şansımız varken, çocuklarımızı da kendi yanlış bilincimizle yetiştirmek ve bu tahammülsüz neslin devamını sağlamak mı acaba bizi bu noktaya getiren.
Yoksa artık toplum olarak narsist, bencil, duyarsız bir yapıya mı bürünüyoruz. Bana dokunamayan yılan bin yıl yaşasın deyip kendimizden başka hiçbir canlıyı umursamaz bir hale mi geldik.
Ya da psikolojik problemler o kadar fazlalaştı ki kişilerde, artık doğru düşünemiyor, doğru hissedemiyor, doğru davranamıyoruz. Belki de bu bir salgın, bu bir bir sürü psikolojisi. Kimse umursamıyor, kimse duyarlı değil ben neden tek başıma savaşayım…
            Ölümler bile artık sadece kendi canımız olduğunda bizi acıtıyor, ancak o zaman umursuyoruz, onun dışında bizi korumak için birileri ölmüş, bizim sağlığımızı kurtaran birileri öldürülmüş, bizden başka bir hemcinsimiz şiddetten mağdur olmuş ya da öldürülmüş, çok da umrumuzda olamıyor maalesef. Sosyal medyada birkaç üzüntü mesajı sonra hiçbir şey olmamış gibi hayata devam.
            Oysa hayattaki en güzel şey manevi tatmindir. Bize huzur verir, bizim psikolojimizi düzeltir, bize mutluluk verir. Karşılıksız yapılan ufacık bir yardım, trafikte yol isteyen birine hiç rahatsız olmadan güler yüzle yol vermek, sokağımıza aç hayvanlar için bir kap su ve yemek koymak, arabamızda sokakta rastlayacağımız fakir çocuklar için birkaç çikolata bulundurmak, çok yaşlı birinin belki de koluna girerek yardım edebilmek, gerçekten başarılı bir iş arkadaşımızın arkasında destek olarak durmak, eşimize arada sırada da olsa nasılsın, bir ihtiyacın benden bir isteğin var mı diye sormak, her şeyi bırakıp çocuğumuzla harika bir vakit geçirmek, zor günündeki bir arkadaşımızın yanında olabilmek için başka işlerimizden fedakarlık yapabilmek ve çocuklarımıza da bu konuda hem örnek olmak hem de bu güzel davranışları aşılamak  bize çok ama çok iyi hissettirecektir. Deneyin derim.
Uzm. Klinik Psikolog Pelin ÖZAYDIN

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.