Evlilikte Ailesine Aşırı Bağımlı Eş

Evlilikte Ailesine Aşırı Bağımlı Eş

Evlilikteki en önemli sorunlardan biri de eşlerden birinin ya da ikisinin birlikte ailelerine aşırı bağımlılıktan kurtulamamış olmasıdır.
            Eşlerden birinin sürekli ailesiyle olmak istediğini düşünelim. Eşinin ailesiyle vakit geçirmemek için birçok bahane bulabilen eş, kendi ailesiyle vakit geçirebilmek için uğraşıp duruyor. Haftada birkaç kez ya eşin ailesine gidiliyor ya da aile eve geliyor. Dışarı gezmeleri, tatiller ve etkinlikler hep aileyle yapılmaya çalışılıyor. Evde alınan kararlara sürekli müdahale eden, evin düzenine sürekli karışan bir kayınvalide. Bundan rahatsız olan gelin ya da damat, ve annesine yakınlığı nedeniyle bu durumu çok normal karşılayan eş.
            Rahatsızlık duyan tarafın itirazları bir süre sonra huzursuzluğa ve sürekli tartışmalara dönüşüyor. Rahatsız olan taraf bir süre sonra eşinin annesine karşı iyi olmayan hatta nefret diye nitelendirdikleri duygular beslemeye başlıyor. Bu sefer olay inada dönüşüyor ve kişi eşinin ailesiyle artık hiç görüşmemek için çaba göstermeye başlıyor. Bu da evliliğin yıpranma sürecindeki tehlike çanlarının çalması demektir.
            Evlilik farklı aile, farklı kültür ve çevrelerden gelmiş çok farklı karakterde iki insanın, birbirine duygusal bağlılığı hissedip, artık hayatlarında birbirleriyle olmaya karar verip, ortak bir hayatta birleşmeye çalışmasıdır.
            Fakat eğer çiftlerden birinde ya da her ikisinde de çocuklukta başlayıp bu zamana kadar etkileri süregelen aileden birine, özellikle anneye sağlıksız bağlanma problemi varsa, bu çiftler arasındaki en önemli problemleri doğurmaktadır.
            Öncelikle bu konunun temelindeki problemi anlayalım. Değişik aile yapıları vardır. Çocuk doğduktan sonra çocuğu özerkliğine ve kişiliğine saygı duyarak, özgürlük sınırları içinde fakat aile koruyuculuğunu bozmadan büyüten aileler, ya da çocuğu pamuklara sarıp büyütmek dediğimiz, aşırı koruyucu ve bağımlı bir şekilde özgürlük ve özerkliğine saygı duymadan ve baskılayarak büyüten aileler.
            Erkek çocuk anneye kız çocuk babaya aşıktır. Bu bizim bildiğimiz aşktan çok farklı çok masumca ama kuvvetli bir sevgidir. Sağlıklı bir şekilde okul döneminden itibaren artık karşı cinse yöneltilen ilginin başlamasıyla, bu aşkın artık gerçek anne baba sevgisine dönüşmesi beklenir. Bu süre içinde ahlaki değerlerin çocuğa doğru aktarılması, çocuğun aile içinden olmayan bir karşı cinsle aşk ve ilişki yaşanması gerekliliğini idrak etmesiyle, anne babanın çocuğa doğru ve bilinçli davranışlarda bulunmasıyla bu süreç sağlıklı bir şekilde geçilir.   Fakat bu aşk ebeveyn tarafından sağlıksız bir sürece sokulursa çocuk bu aşktan kendini kurtaramayabilir. Babanın önerilen zamanlarda kız çocuğuyla fiziksel temaslarını uygun düzeye çekmemesi, annenin aynı şekilde erkek çocukla fiziksel ve görsel temaslarını sınırlamaması sonucu çocuk da bu aşırı bağlanmadan kendini kurtaramayacaktır.
            Bunun sonuçları çocuğun ilerde kuracağı her tür ilişkiye yansıyacak, çocuğun özgüven, cinsel tercih, karşı cinsle sağlıklı ilişki gibi her tür yaşantısını olumsuz olarak etkileyecektir.
            Tekrar evliliklere döndüğümüzde, bu durumun evliliğe yansıması, ebeveyninin etkisinden tam olarak kurtulamamış bireyin, hayatını devam ettirmek istediği karşı cinsten beklentilerini de buna dayanarak oluşturması olacaktır. Kişi, karşısında bambaşka karakterde bir insan olduğunu unutup, anne ya da babasından görmeye alıştığı her tür davranışı karşısındakinden bekleyecek ve göremediğinde de huzursuz olacak ve huzursuz edecektir.
            Erkek yapılan yemekte annesinin damak tadını arayacak, evin düzeninde annesinin düzenini görmek isteyecek, eşinin kadınsal davranışlarında annesinin davranış şekillerini bulmak isteyecektir.
            Kadınsa eşinden babasından gördüğü koruma, şefkat, iyi niyet ve aşırı tahammül ve sevgiyi görmek isteyecek, bulamadığında hissettiği eksiklik yüzünden eşini suçlayacaktır.
            Bu durumun süregelmesi evlilikte çiftlerin birbirlerine olan iyi duygularının kaybolmasına, sevginin azalmasına, sürekli inatlaşmalara ve didişmelere, dolayısıyla da evlilikteki yıpranma sürecinin başlamasına neden olacaktır.
            Toplumda bu sorunun çözümlenmesi temelde ailelerin bağlanmayla ilgili ne kadar bilinçli davrandığına bağlıdır. Anne baba eğitimleri, toplumda çocukluk döneminde yaşanan sorunların daha çok vurgulanması ve toplumun çocuk yetiştirme konusunda bilinçlendirme çalışmalarının yapılması en önemli noktadır.
            Fakat sağlıksız bağlanma problemiyle evlilik noktasına gelinmişse bu sorunun çözümlenmesi çok büyük oranlarda çiftlerin kendi başlarına aşamayacakları bir durum halindedir ve evlilik çok fazla yıpranmadan, çiftler arasındaki iletişim tekrar onarılamayacak hale gelmeden mutlaka bir uzman desteği alınmalı ve sorun giderilmeye çalışılmalıdır.
Uzm. Klinik Psikolog Pelin ÖZAYDIN

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.