Obezite Ve Obezite Tedavisi

Obezite; aşırı kronik yağ depolamadır. İnsanlar enerji fazlasını yağ olarak depolayacak şekilde evrimleşmiştir. Bu beraberinde önemli avantajlar getirir. Önceleri depo olarak görülen midemiz yemek sıkıntısı yaşanan dönemlerde bir tedbir olarak kullanılır, kuraklık dönemlerinde ise hayatta kalma olasılığını artırırdı. Günümüze geldiğimiz zaman ise görüyoruz ki modernleşen dünyada milyonlarca insan için yemek bulmak bir sıkıntı olmaktan çıkmıştır. Artık kolaylıkla enerji yoğunluklu büyük miktarlarda besin maddeleri bulunabiliyor. Bu yüzden birçoğumuzun aşırı kilo almasına şaşırmamak gerekir ve bazı insanlar için bu sorun daha da şiddetli bir hal alır bunun sonucunda da obeziteye dönüşür.
Obezitenin de bağımlılık gibi beynin güdülenme, ket ve ödül denetiminde rol oynayan bölgelerinde ki sorunlarla ilişkili olduğu görülmektedir. Obezite ile sosyal sınıf arasında da ilişki kurulmuştur fakat obezitenin toplumun bütün düzeylerinde artış göstermesi sonucunda bu bağlantının gücü azalmıştır. Yine de cinsiyet ve etnik kökenin önemli olduğu düşünülmektedir. Anne baba eğitim düzeyi düşük olan ailelerin çocukları obezite riski taşımaktadır. Bunların dışında ilgiyle yetiştirilen çocuklar ile ilgisiz yetiştirilen çocuklar karşılaştırıldığında şiddetli ilgisizlik yaşamış çocukların erken yetişkinlik döneminde obezitenin görülme ihtimali daha yüksektir.
Zayıflığın ailelerden aktarıldığı söylenmektedir. Bununla ilgili bir deney yapılmıştır; zayıflık ve düşük yağ oranı ile ilişkilendirilen genler belirli hayvanlarda da bulunmuştur ve bulunan hayvanlara yüksek yağlı bir rejim uygulandığında bile obez olmayan bir fare türü keşfedilmiştir.
Bir yıllık süreçte ortalama bir insan bir milyon kalori ya da daha fazlasını tüketir, ancak yine de kilosunu oldukça istikrarlı bir şekilde koruyabilir. Bunu bedenimizin, alacağımız günlük besin miktarını düzenlenmesinde ve besin alımı ile enerji çıktısını uzun dönemde dengeleme becerisi ile sağlayabiliriz. Gerçekten de bu enerji dengesini %99,5’ten daha yüksek bir kesinlikte düzenleyebiliyoruz. Bu bizim bilinçli ya da üzerinde düşünerek ulaşabileceğimiz herhangi bir düzeyden daha yüksektir.
İnsanlardaki kilo ve yeme örüntülerinde ki etkenlerden biriside çevredir. Genetik yapımız ve kişiliğimiz nedeniyle bazılarımız egzersizi geri plana iten, tüketime teşvik eden bir kültürde yaşamaktan kaynaklanan kilo ile ilgili sorunlar yaşamaya daha eğimlidir. Beslenme ve egzersizlerde ki en önemli engel zamandır. Hepimiz kronik olarak zamansızlık çekmekteyiz. Bir yere giderken yürümek yerine araba kullanmayı tercih ediyoruz, bir binaya girdiğimizde merdivenleri çıkmak yerine asansörü kullanıyoruz. Yemekleri ağır ağır yemek yerine ağzımıza hızla tıkıştırıyoruz ve doğal tokluk hissini unutuyoruz bu nedenle sürekli yiyoruz. En sonunda hayat gittikçe hızlanıyor ve artık yemek hazırlayacak zamanımız bile kalmıyor. Bizde yemek için daha sık dışarıya çıkıyoruz ve sonunda hazır yemekle ya da fast-food ile beslenmeye başlıyoruz. Böylelikle obez olmak bizim için kaçınılmaz olmaya başlıyor.
Ailenin yemeğe yönelik tutumları çok önemlidir. Ailedeki davranış örüntüleri de aşırı yeme ve Obezite gelişiminde rol oynar. Ailede yağ ve kilo oranı yüksek düzeyde olan yiyeceklerle beslenme ya da yemeğe aşırı önem verilmesi ailenin birçok üyesinde obeziteye neden olabilir hatta buna çoğu zaman ailenin evcil hayvanları da dâhil olabilir. Bazı ailelerde aşırı yemek duygusal sıkıntıları azaltma ya da sevgi göstermeye yönelik bir alışkanlık hali alabilir.
Obezite bir sosyal salgındır. Kendimize yakın birisi örneğin; , kardeş ya da arkadaş gibi obez olduğunda bizimde obez olma olasılığımız %57 gibi yüksek bir orandır. Yakınlarımızın Obezite olması, kilo ile ilgili tutumlarımızı kilo ile ilgili tutumlarımızı değiştirmemize ya da yeme alışkanlıklarımızı etkilemesine yol açabilir.
Kendimizi kötü hissettiğimizde çoğumuz yağ ve karbonhidratlı besinler de teselli buluruz. Yoğun stres altında bulunan çalışanlar sağlıklı yemekleri daha az tercih ettikleri ve yağ oranı daha yüksek yemekler yedikleri görülüyor. Aşırı yemek yemenin sıkıntı ve depresyon duygularını azaltma gibi bir işlevi yoktur. Kuşkusuz obezlerin birçoğu depresyon ve benzeri psikolojik problemler yaşar. Bir çalışma sonucu yeme bozukluğu olan kişiler arasında depresyon ya da kaygı gibi sıkıntılı duygu durumlarına tepki olarak tıkınırcasına yeme oranın çok yüksek olduğu görülmüştür.
Kaygı, öfke, sıkıntı ve depresyon aşırı yemeye yol açabilir. Hepimiz çok çeşitli çevresel uyarıcılara tepki olarak yemeğe koşullanmaktayız. Bu genelde partilerde, sinemada film izlerken, televizyon seyrederken daha sık olmaktadır. Obezlerin normal kilodaki insanlara oranla daha fazla ipucuna koşullandığı görülür. Depresyon, kaygı, öfke gibi bu tür ipuçlarına tepki olarak yemenin pekiştirilme nedeni, yemeğinin tadının haz vermesi ve duygusal gerilimi azaltmasındandır.
Obezite tedavisi
Obezlerin tedavisinde üç temel seçenek vardır; yaşam tarzının değiştirilmesi, ilaçlar ve bariatrik cerrahidir. Obezite tedavisinde ilk olarak, düşük kalorili diyet, egzersiz ve bir tür davranışçı müdahale ile başlar. Çeşitli denemelerle yaşam tarzını değiştirme yaklaşımlarının hastalarda olumlu sonuçlar doğurduğu görülmüştür.
Çoğu insan kilo vermekte zorlanır. Özellikle obezler için kilo vermek ve yeni kiloyu korumak gerçekten aşılması zor bir güçlüktür. Çünkü kilo kaybından sonra harcanan enerji kayda değer oranda düşer. Bu 40 kilo verip 130 kilodan 90 kiloya düşen bir obezin, yeni kilosunu korumak için normalde 90 kilo olan bir kişiden çok daha az kalori tüketmesi gerektiği anlamına gelir. Kilo kaybı ise açlığın artması anlamına gelir ve bu da işleri daha çok zorlaştırır. Dolayısıyla kilo kaybından sonra nüksetme oranı yüksektir. Bunun yanında kilo kaybını desteklemek için ilaçlar kullanılmaktadır. Bazı zamanlarda ise Obezite önemli sağlık sorunlarına yol açtığı için, kilo veremeyen kişilerde cerrahi müdahale zorunlu hale gelebilir.
Psikolog Duygu Yakupoğlu

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.